20.9 C
Malta
Çarşamba, Mayıs 1, 2024
spot_img
spot_img

Son yılların popüler akımı: Minimalist yaşam

Yaşadığımız çağda hiç kimsenin zamanı hiçbir şeye yetmiyor. Peki, zamanı nasıl daha faydalı bir şekilde kullanabiliriz?

Sade bir hayatla 24 saatlik günü daha uzunmuş gibi yaşayabilir ve huzurlu bir yaşama geçebilirsiniz.

Bu nasıl olacak, dediğinizi duyar gibiyim.

Bu yaşam tarzını hayatınıza uyarlarken sadece kendinizi değil, gelecek nesilleri de kurtaracağınızı düşünün. Sahip olduğumuz doğal kaynaklar her geçen gün azalıyor. Dünyanın doğal kaynakları tüketimle ters orantılı olarak azalıyor.

Sadeleşme, yani minimalist yaşam son yılların popüler akımlarından biri. Bu akımı kendisine ve evlerine uygulamak isteyeceklerin kendisine sorduğu soru şu olmalı “Gereksiz şeylerin kölesi olmayı gerçekten istiyor muyum?” Bu sorunun cevabı yeni bir hayat tarzına atacağınız ilk adım olacak.

Bu yazıyı okurken çevrenize bakın ve ne çok gereksiz eşyaya sahip olduğunuzu, evde sizden çok onların yer kapladığını düşünün.

Az çoktur düşüncesini temel alan minimalizm, günümüzde popüler olmasına rağmen aslında 1960’larda tüketim toplumun aşırılaşmasına bir tepki olarak doğdu. İlerleyen dönemde özellikle zamanını kendini geliştirme için kullanan gençleri etkileyerek ve daha çok insana ulaşarak gününüze kadar geldi. Tüketimin artmaya devam ettiği bir çağda minimalizm, az çoktur kavramıyla sakin bir hayat ve daha çok zaman, maddi anlamda da tasarruf gibi avantajlarla sizi mutlu bir insana dönüştürmeyi amaçlıyor.

Minimalist yaşam, bir bütün olarak hem kendi hayatınıza hem de yaşadığınız eve uygulanırsa gerçek bir fayda görebilirsiniz. Bu noktada, “Kendinize önce hangisinden başlamak gerek” diye sormak gerekiyor.

İlk olarak yaşadığınız evi, yeni benimsediğiniz bu tarza uygulamak birçok açıdan sizi daha çok rahatlatacaktır. İlk yapmanız gereken evinizi gözden geçirmeye başlamadan önce kendinize sormanız soru

“Bu benim işime yarıyor mu yoksa hayatımı zorlaştırıyor mu?”

Örnek vermek gerekirse, sandık görünümü verilmiş ama aslında içi kullanılmayan bir mobilya aslında çok da faydalı değildir. Oysa ki gerçekten içi kullanılabilir bir mobilya sayesinde TV battaniyenizi, yastıklarınızı içine koyarak dağınıklığı ortadan kaldırabilirsiniz.

Minimalizm sadece eşyaları azaltarak ulaşılacak bir akım değildir. Minimalist bir hayat için oldukça önemli bir diğer konu ise renk seçimidir. Evinizi, en çok vakit geçirdiğiniz yeri tasarlarken canlı renkler yerine insanı dinlendiren pastel renkler seçmeniz için minimalizmin olmazsa olmazı diyebiliriz.

Evinizi minimalist bir yaşam alanına dönüştürürken renk seçimi kadar diğer önemli bir konu ise objelerin işlevselliğini doğru belirlemektir. Çok fazla araştırmadan seçilmiş bir tablo, bize kötü anıları hatırlatan bir fotoğraf ya da sanki çiçekçi dükkânında yaşıyormuşçasına alınan vazolar… Bunlar bize zaman kaybettirmekten başka neye yarar ki. Tablonun tozunu almak ya da bir gece su içmek için mutfağa giderken yanlışlıkla kırılan vazoyu temizlemek yerine, bunlara harcadığınız zamanı, ahtapotların insanlara ne çok benzediği düşünce yapısının konu edildiği bir belgeseli izlemekle geçirebilirsiniz. (Netflix Ahtapottan Öğrendiklerim 2020)

Minimalist bir ev için düzenleme yaparken eskiden sakladığınız pek çok şeyi de hayatınızdan çıkarmanız gerektiğini unutmamalısınız. Bir önceki yüzyılda gittiğiniz bir konserin bileti, yazın sahilde yürürken uzaktan gelen duygusal bir şarkının biraz da denize yansıyan ayın görüntüsünün etkisiyle topladığınız çakıl taşları ya da çok sevdiğiniz bir filmin afişi…

Eminim şimdi birçoğunuz Aşk-ı Memnu dizisinde Behlül’ün odasındaki La Tour Eiffel posterini hatırlayacak. Dizinin etkisiyle ciddi rakamlarda bir satış yapan poster eğer hala evinizdeyse belki de ilk önce onu evden çıkartarak yeni bir yaşam tarzına geçiş yapabilirsiniz. Unutmayın ki, hatıralar en güvenilir şekilde insanın beyninde saklanır. Bir taş parçası ya da bir konser bileti sadece evinizi sessizce ele geçirmiş bir çöptür.

Minimalizm temelde az eşyayla kaliteli bir yaşam demektir.

Sayısız fincanla mutfağınızı kullanılamaz hale getirmek yerine yüzyıllardır kendine sağlam bir yer edinmiş bir porselen markasının fincanıyla çay içmek kendinizi çok daha iyi hissettirir.

Birkaç örnek vermek gerekirse sürekli toz toplayan halılar, anlamsız tablolar, sayısız vazo ve obje…

Gözlerinizi kapayın ve tüm bunları bir anlığına evden çıkardığınızı düşünün içinizi, sakinlik daha derinden bir huzur kaplamıyor mu?

Her konuda olduğu gibi minimalizmi hayatınıza uygularken ilk adımı atmak zor olacaktır ama en yakınınızdaki yıllardır kullanmadığınız bir objeyle işe başlayın ve ne kadar kolay olduğunu fark edin.

Unutmayın hayatınızı zorlaştıran hiçbir şeye katlanmak zorunda değilsiniz.

Bu hayat sizin, evinizde size fayda sağlamayan eşyaların kölesi olmak yerine hayatınızın mimarı olmayı tercih edin.

Yeni bir hayat mümkün hem de her zaman.

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz