22.9 C
Malta
Cuma, Haziran 13, 2025
spot_img
spot_img

Ziyahan Albeniz Yazdı: Bir Gönüle Girmek

Dün itibariyle mübarek Hacc (Kurban) bayramının son günü de idrak edilmiş oldu. Esenlikler getirmesini canı gönülden diliyorum.

Hacc Bayramı denince aklıma, hep Yunus Emre’nin şu dizeleri gelir:

Yunus Emre der hoca,

Gerekse var bin hacca

Hepsinden de iyice

Bir gönüle girmektir.

Şükre sayandır ki Malta’da bu son bayramda pek çok kamu kurumunun tebrik mesajları birbiri ardına sosyal medyada paylaşıldı. Transport Malta bunun bir adım daha ötesine giderek bayram namazı saatlerinde olası trafik sıkışıklığını engellemek adına bir de servis hizmeti başlattı.

Malta’da Müslüman nüfusun hızla artması bir vakıa. Bundan sekiz yıl önce Paola Camii imamı El Sadi Beyefendi Malta’da 30 bin Müslüman olduğunu beyan etmişti. Resmi rakamlar elbette ki bunun altında. Resmi rakamlara bakıldığında bu rakamın yüzde 1-2 civarında olduğu söylenebilir. Elbette mühim olanın nicelik değil, nitelik olduğuna bir kez daha vurgu yaparak.

Hepimizin hatıralarında, dimağlarında görkemli sahneleri ile yeri olan 1976 yapımı Çağrı filmi Malta’ya nispeten yakın coğrafyalarda Libya ve Fas’ta çekilmişti.

Çağrı filmi denilince benim aklıma ilk gelen sahnelerden biri, Ezan-ı Muhammediye’ye karar verilen o sahnedir. Mescid-i Nebevi inşa edilmiş, bizzat Resulullah tuğla taşıyarak, duvar örerek mescidin inşaatında çalışmıştır. Her şey bittiği, peygamberimiz ve kıymetli arkadaşları soluklandığı esnada ibadete nasıl çağrılacağı konusu gündeme gelir; davul, can sesi öneriler arasındadır. Davul sesi “kan koktuğu”, can sesi ise “hristiyanlara ait olduğu” için, insan sesinde karar kılınır. Tüm gözler artık güzel sesli, Habeşli Bilal’dedir.

Çağrı filminin ilk sahnelerinde İslam’ı kabul ettiği için “efendilerinin” işkencelerine maruz kalan “siyahi köle Bilal”; İslam’ın bayrağı olmuştur. İslam öncesinde hakir görülen, aşağılanan “siyahi bir köle” İslam’ın en önemli fonksiyonlarından birini üstlenecek ve yeşermekte olan İslam cemaatini her gün, günde beş kez olmak üzere namaza çağıracaktır. İşte, tam da bu sebeple tıpkı Ali Şeriati’nin dediği gibi “Zenci Bilal’in kalbinin fethi tüm Endülüs kıyılarının fethinden çok daha önemlidir”

Peki neden Hz. Bilal? Doğrusunu Allah bilir ancak sesinin güzelliğinin bu seçimde belirleyici olduğu neredeyse tüm kaynaklarda yer alıyor. Hatta öyle ki Habeşliler Şın harfini kullanmadıklarından Hz. Bilal’in ezan okurken Eşhedu yerine eshedu dediği, bunu şikayet eden ashaba karşı Rasulullah (s.a.v.)in, Bilal’in sın’ı, Allah katında şın’dan hayırlıdır dediği rivayet edilir.

Bayram ile ilgili aldığımız güzel haberlerin hemen ardından, bir arkadaşım Facebook’taki bir kent sakinleri grubunda denk geldiği şikayeti paylaştığında bütün bunları düşünmeye başladım. San Gwann Residents isimli grupta bir sakin, sabah 5.30 sularında mikrofonla birinin şarkı söylediğini ve çok rahatsız olduklarını belirtmiş. Tabii ki şikayette bulunan kişi bu günün kurban bayramı olduğunu, okunanın da, muhtemelen, ya Ezan ya da namazın bir parçası olarak Kur’an-ı Kerim’den bir ayet olduğunu bilmiyor. Her gönderide olduğu gibi haklı bulanlar, karşı çıkanlar ve iki arada bir derede kalanların mesajları ile mesaj zinciri epey ilgi görmüş. Sağduyulu olanlar çeşitlilik namına bir günlük müsamaha gösterilebileceğini belirtirken, en şeditleri “mikrofon ve ses sistemlerinizi de alın gidin” modundaydılar.

Elbette çeşitlilikten, farklılıklardan yana olanlar olduğu gibi; farklı olanın mevcudiyetine dahi tahammül edemeyenler de olacaktır. Benim bu yazı ile naçizane vurgulamak istediğim yabancı bir memlekette, özgürce ibadet imkanı sunulan, hatta kolluğu ile, resmi kurumları ile lojistiğinden, tebrikleşmesine kadar husnu kabul gösterilen günlerde bizim de üzerimize düşen hususların altını çizmek. Sabah çok erken saatte başlayan ibadetimizde mümkün mertebe mikrofon kullanmamak, kullanmak zorunda isek de en düşük desibel ile kifayet etmek, “sevdirip nefret ettirmemek”.

Benzer duygulara Paola Camii’nde kılınan Cuma namazı çıkışlarında da kapılıyorum. Zira namaz çıkışı neredeyse tüm cemaat yaya geçişlerini düzenleyen trafik ışıklarına aldırış etmeksizin, trafiği engelleyecek şekilde yola çıkıyorlar. Elbette bu nevi davranışlar birlikte yaşama kültürünü, müsamaha iklimini temelinden dinamitliyor.

Batıda fevkalade bir ilgiye mazhar olan Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri’nin Mesnevi isimli eserindeki bir hikaye ile  yazıyı sonlandirmak isterim. Dilerim bu hikaye tüm okurlarımızı konu üzerinde düşünmeye zevk eder, sorumluluğumuzu bizlere bir kere daha hatırlatır:

“Çirkin sesli müezzinin gayri muslim diyarınca ezan okuması ve bir gayrimüslimin ona hediye vermesi”

Pek çirkin sesli bir müezzin vardı. Gayrimüslim memleketinde ezan okurdu. Ona, her ne kadar “Bu çirkin sesle ezan mi okunur” dedilerse de aldırış etmedi. İnat etti, ezan okumaya devam etti.

Halk umumi bir kargaşalıktan, fitne çıkmasından korkarken eline bir kat elbise ile gayrimüslim cikageldi. Eski bir dost gibi gayrimüslim, müezzine elbise ile beraber mum ve helva da hediye getirmişti. Müezzini soruyordu “Nerede o müezzin? Onun ezanı ve sesi insanın huzurunu arttırıyor”

Bu kişiye ahali “kendine gel!” dedi. “O çirkin sesten insana huzur mu gelir?”

Hediye getiren gayri müslim, başladı anlatmaya:

“Benim pek güzel, pek meziyetli bir kızım var. Çoktan beri müslüman olmak istiyordu. Bunda din kardeşi ona öğüt verdi, fakat müslüman olma sevdası başından gitmedi. Gönlüne iman sevgisi öyle bir yerleşmiş, öyle bir artmıştı. Kizimdan sanki buhurdan tutuyor, ben de tuten bu buhurdan da od ağacı misali yanmakta idim.” Kızım zaman zaman müslüman olmak için gayret sarf ettikçe ben dert ve azap içinde kalıyor, işkence çekiyordum. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilemiyordum. Elimde hiç çare yoktu. Nihayet bu müezzin ezan okumaya başladı; onun sesi duyulunca kızım:

“Bu çirkin ses nedir?” diye sordu. “Ne de kötü ses! Kulağıma geldi beni mahvetti! Ömrümde bu kadar çirkin bir ses hiç duymadım!”

Kız kardeşi “Bu ezan sesidir. Bu müslüman adetidir; bu sesle müslümanlar ibadete çağrılır”

Kızım, hemşiresinin söylediklerine inanmadı. Bir başkasına sordu. O da “Evet, öyledir” deyince kızım inandı. İnandı, içindeki iman sarsıldı, üzüldü, beti benzi sarardı. Böylece o müslümanlıktan soğudu. O müslümanlıktan kurtuldu; ben de işkenceden ve azaptan kurtuldum. Müezzinin çirkin sesinden huzura ve rahata kavuşmamın sebebi bu. Hediye getirdim, teşekkür etmek isterim. O müezzin nerede?”

Müezzini görünce “Lütfen şu hediyeyi kabul et. Beni dertten, elemden, üzüntüden kurtardın, benim elimi tuttun. Bana öyle bir ihsanda, öyle bir lütufta bulundun ki ölünceye kadar beni kendine kul köle ettin. Mal, mülk sahibi olsaydım, çok zengin servet sahibi olsaydım ezan sesi çıkan ağzını altınla doldururdum”.

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz