Site icon Malta Haber

Hakkari-Malta: Bir top atımlık mesafe!

Malta’daki insan hazinelerini, buradaki insan zenginliğimizi Malta Haber okurlarına tanıtmayı kendime görev, canıma minnet bildiğimden söz ettim. Samir’i ikna edebilmiştim

Ziyahan Albeniz/Malta

29 Mayıs 2022

Bir adres soruldu muydu  eskiler, gözlerini uzaklara dikip o esnada artık bilmem hangi askerlik macerasını, belki de harp hatırasını anımsayıp, hedefi bir uzaklık ölçüsü olarak “bir top atımlık mesafe” diye tarif ederler.

Hakkari’den başlayıp -şimdilik- Malta’da nihayete eren Samir Yunus Alkan’ın hikâyesini bir top atımlık mesafe diye tarif etmek istedim. Fakat bu top başka bir top, tenis topu!

Hakkarili Samir’in önce Hakkari’den çıkışına, sonra da Avrupa’ya varışına çıkış bileti olmuş tenis sporu; kendisi bugün Malta’daki bir akademide  tenis antrenörlüğü yapıyor; özellikle de  çocukların aranılan hocası.

Kendisini ilk farketmem Malta Haber’i Instagram üzerinden bir paylaşımında taglaması üzerine olmuştu. Profilinde Hakkari’den Malta’ya ifadelerini görmek ilgimi iyiden iyiye çekti, merakıma yenik düşüp kendisine bir mesaj atarak, küçük bir söyleşi yapmak istediğimi söyledim.

Ne hakkında, diye sordu.

Bu cevabına şaşırmıştım. Ne hakkında olacak ya hu, diye iç geçirdi isem de latifeli bir cevapla yetindim

“İklim değişikliği konusunda sizinle görüşmek istiyorum.”

Önce “Yazıyor” ibaresini gördüm, biraz düşündü taşındı herhalde. Sonra esas maksadımı belirten başka bir mesajla karşılık verdim.

Malta’daki insan hazinelerini, buradaki insan zenginliğimizi Malta Haber okurlarına tanıtmayı kendime görev, canıma minnet bildiğimden söz ettim. Samir’i ikna edebilmiştim.

Bir hafta sonrasında Sliema’daki Moss Kebab’da söyleşmek üzere buluştuk.

Samir’in yemeğini yemesine fırsat vermeden sordukça soruyor, konudan konuya geçiş yapıyordum.

Hayat hikâyesi o kadar ilginç ayrıntılar, öyle güzel tevafuklar içeriyordu ki, tıpkı kendisinin de tarif ettiği gibi Samir’i  “şansın taşıdığına” siz de ikna oluyordunuz.

Samir’in gerçek adı Yunus. Samir isminin hikâyesi ise farklı. Amir Khan’ın bir filminden esinlenerek bu ismi seçtiğini belirtiyor. Kendisi filmin ayrıntılarını hatırlayamasa da sanıyorum ki bu film, Amir Khan’ın  Dhoom 3 isimli filmi. Samir karakteri de filmin esas konusu olan Büyük Hint Sirki’nin sahibi İkhan Khan’ın büyük ve sessiz oğlu. Daha fazla spoiler vermeden esas konumuza devam edeyim…

Samir isminin esas anlamı Semere yani meyve kökünden gelip, meyve veren anlamında olsa da zannediyorum sami yani dinleyen kelimesiyle de bir bağlantısı olmasından hareketle ‘söz dinleyen’ anlamı da var.

“Neden bu ismi seçtin?” diye soruyorum. Biraz dalıyor, Samir, arkasında zannediyorum hâlâ burnunun direği sızlayarak andığı annesinin payı var.

“Ben pek söz dinlemeyen bir çocuktum”

Başta garip bir tezat gibi gözüküyor…

“Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece”

Yavaş yavaş konumuz tenis macerasına doğru akıyor.

“Spor maceran nasıl başladı?” diye soruyorum.

Hakkari’den spor akademisine uzanan bir yolculuğun nefes kesen öyküsüne nihayet giriş yapıyoruz.

Samir o esnada Hakkari’de. Okuldan arta kalan zamanlarında inşaatlarda çalışıyor. Samir’in babası da inşaatçı. Maalesef bir iş kazası nedeniyle çalışmaya devam edememiş. Ailenin altı çocuğundan,  dört oğlundan biri Samir. Bir de ablaları var. Maalesef diğer ablasını yıllar önce lösemiden kaybetmişler.

2016 yılı.

Gün geçmiyor ki yeni bir hendek haberi, silahlı çatışma haberi doğu illerinden gelmiyor olsun.

Tıpkı hemşehrisi Yılmaz Erdoğan’ın “Sevebilme İhtimali” isimli şiirindeki tarifi gibi Samir “Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzü sadece”

Gönlünü kaptırdığı, ihtimalini sevdiği hangi hayal ise Batman’a akrabalarının yanına gidiyor Samir; semt pazarlarında bakliyat, kuruyemiş satıyor.

Çok sevdiği öğretmenlerinden birinden, Kübra Hocasından muştulu bir telefon alıyor.

Kendisi de beden eğitimi öğretmeni olan Kübra Hocası neredesin, ne yapıyorsun sorularının hemen ardından, “Hazırlan, BESYO (Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu) sınavlarına gireceksin.” diyor.

Samir o güne dek hiçbir sporla ilgilenmemiş; mahalle maçlarına alınmamış, okulda masa tenisi parayla oynandığı için kör olası yoksulluk bu spora dahi katılmasına imkân vermemiş.

İnşaattaki ağır işçiliğin sağladığı  kondisyon dışında, hiçbir spor pratiği yok.

Maalesef ilk girdiği yetenek sınavını geçemiyor Samir; pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Ekmek parası için çalışmaya, bir yandan da hazırlık antrenmanlarına devam ediyor. Nihayet Kafkas Üniversitesi Sarıkamış Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük bölümüne birincilikle giriyor. Yıl 2017…

Henüz ne öğrenim kredisi ne de burs bağlanmış. Samir çalışmak zorunda olduğundan Sarıkamış’daki bir cağ kebabçısında işe başlıyor.

Tenisle ilk tanışma

Sarıkamış’daki ev arkadaşının tenise olan ilgisi nedeniyle tenis ile tanışıyor Samir. İlk izlediği tenis karşılaşması da Sarıkamış’daki komutanlardan biri  ile bir hocasının üniversitenin kortunda yaptıkları karşılaşma. Güzel ayakkabılar, spor kıyafetleri, kortun kenarındaki bir masada hazırlanmış mükellef bir meyve tabağı.

“Demek ki bu sporu yapanların böylesi imkânları oluyor.” diye düşünüyor.

Tenis antremanlarına katılmasının ilk fitilini ev arkadaşının merakı yakıyor. Üniversitede de tenis dersleri var ama Samir’den kimse umutlu değil.

“Ya sen başka bir dalla mı ilgilensen” diyenler de oluyor ama kulak vermemek en iyisi Samir için…

2018 yılında 20 günlük bir ziyaret için memleketi Hakkari’ye giden Samir annesini elim bir kazada kaybediyor. Annesi Samir’in kollarında can veriyor.

“Memlekete 20 günlüğüne gittim 2 ay kaldım”.

Sarıkamış’a döndükten sonra tek tutunacak dalı tenis oluyor Samir’in. Teselli mi buluyor, hayattan acısını mı çıkarıyor bilinmez. Duvara karşı oynuyor tenisi, her vuruşunda belki hayattan intikamını alıyor.

Saatlerde, günlerce tek başına tenis oynuyor.

O günlerde kebabçıdan aldığı yevmiye 30 TL;  20 TL’de bir arkadaşın borç alarak kendisine 50 TL’ye bir tenis raketi alıyor.

Samir kendisine eğitim kredisi çıktığının haberini alır almaz tenise daha fazla vakit ayırmak için kebabçıdaki işini bırakma kararı alıyor. Bu kararını ustasıyla paylaştığında ustası şaşırıyor

“Tenis için mi kebapçılığı bırakıyorsun?”

Tenis ile bu kadar ilgilendiğini gören öğretmenlerinden biri “Madem bu kadar çok seviyorsun, bu yıl okulun tenis turnuvasını sen organize et. Kazandığın parayla da kendine tenis ekipmanları alırsın” diyor. Samir kabul ediyor, organizasyon sonunda 2 bin TL para kazanıyor.

Tenis turnuvası organizasyonu sonucunda sadece para kazanmıyor. Aynı zamanda organizasyon ve tenise olan isteği konusunda da rüştünü ispatlıyor. Samir birkaç ay sonra bu işin semeresini toplayacaktır adına yakıştığı bir şekilde…

Yaz aylarını Sarıkamış’da geçirmeyi planlayan Samir, turnuva organizasyonu işini kendisine teslime den hocasından bu defa yeni bir teklif alır

“Yazın Sarıkamış’da duracağına Bodrum’da bir kafe var, oraya git orada çalış”

Burası Sporkent Beach Kafe’dir. Mesaisinden arta kalan zamanlarda yine duvara karşı tenis oynamaya devam eder Samir.

Bir gün tesisin sahibi Hayrettin Ercan, Samir’i tenis oynarken görür, şaşırır:

“Sen tenis mi oynuyorsun?” der..

Kendisi de bir tenis antrenörüdür kafe sahibinin. Samir’in tenis sporuna olan tutkusunu anlayan kafe sahibi Samir’i Antalya’daki bir korta gönderir..

Samir orada hem tenis oynayacak ve tekniğini geliştirecek imkân bulur, , hem de temizlik dahil ufak tefek işleri yapar. Burada da elinden gelen tüm çabayı gösteren Samir kafe sahibinin güvenini kazanır; bir sonraki yaz aynı kortta tenis hocası olarak işe başlayacaktır.

Buradaki hocalığı döneminde işadamları ile tanışma fırsatı bulur, bu kişilerin çocuklarına tenis dersleri verir. Acun Ilıcalı’nın kızı da Samir’in öğrencilerinden biridir.

İngilizcesini geliştirmek için bir dil okulu vasıtası ile Malta’ya gelen Samir, seyahat öncesi tenis videolarını Malta’daki tenis akademileri ile paylaşır; “Malta’ya geldiğinizde lütfen görüşelim” dışında dişe dokunur bir yanıt alamaz.

Malta’ya Pazar akşamı inen Samir, Pazartesi yazıştığı kortlardan ilkini ziyaret eder, maalesef ilgilenmezler. Bugün gün yarın gel ile günlerce oyaladıkları Samir’in gönlünü kırmışlardır.

Başka bir akademinin çağrısı üzerine bu akademide  tenis antrenörlüğüne başlayan Samir akademinin en sevilen hocalarından.

Samir’i tanımak, hikâyesini diinlemek benim için büyük bir keyifti. Bu yazıyı yazmadan önce birkaç gün kafamın içerisinde Samir’in hikâyesi ile gezdim.

Usta yazar Stefan Zweig’in unutulmaz biyografi üçlemesini bilmeyen yoktur. Birden bire bu seri aklıma geliverdi Samir’in hikâyesini yazmanın arefesinde.

Acaba, dedim, bu hikâyeyi Zweig yazsaydı Samir’i üçlemelenin hangi kitabında anmayı uygun görürdü?

Muhtemelen üstad önce “Kendileriyle Savaşanlar” kitabına koyar; sonra gönlü el vermediği  için bu güzel hikâyeyi “Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar” kitabına alırdı.

Böyle kıymetli bir hikâyenin bizim nakıs anlatılıcığımızla sizlere ulaşması talihsizlik. Samir hikayesini yazmaya devam ediyor; belki bir gün kendisinden dinler, yahut tenis tarihinde kendisinden övgüyle söz edildiğini okuma şansına nail olursunuz.

Macerasının, yahut hikayesinin devamı için Samir’i Instagram ve Youtube’dan takip etmek isterseniz, Youtube’da Avrupa Hayalim, İnstagram’da ise Samir Yunus Alkan olarak aratabilirsiniz.

Başarıların daim olsun Samir!

 

Exit mobile version