13.9 C
Malta
Cuma, Nisan 19, 2024
spot_img
spot_img

Sistemi yeniden tasarlamamız gerekiyor

İmam Laiq Ahmet Atıf / Malta

22 Haziran 2022

İster toplumsal, ister ekonomik, ister diplomatik, isterse pandemi gibi sağlıkla ilgili sorunlardan kaynaklanıyor olsun, benzeri görülmemiş bir sıkıntı ve darlık zamanında yaşıyoruz. Çatışmalar, sağlık sorunları ve insani krizler, hukuk ve düzen ile ilgili sürekli aynı konular etrafında dönen, bir öncekinin tekrarı olan başka bir üzücü manşet olmadan tek bir günümüz geçmiyor.

Burada son derece endişe verici olan husus, şiddet, farklı insan gruplarının marjinalleşmesi, şiddetli devrimler, aile içi sorunlar, savaşlar, yoksulluk, suçlar ve savaşlar ve pandemiden dolayı insanların hayatlarını kaybetmesinin artmaya devam ediyor olması.

Son birkaç on yıl içerisinde çığır açan başarılara ve teknolojik ilerlemelere, en gelişmiş silahlara, şimdiye kadar görülen en büyük ordulara ve savunmaya harcanan milyarlara rağmen, dünya her zamankinden daha kırılgan ve Allah korusun bu durum daha da kötüleşebilir.

Dünyanın önde gelen ülkeleri, emsallerinden daha iyi olma peşinde koşarken, dünyayı daha güvensiz hale getirdiler ve küresel toplumu sayısız tehlike ve tehdide maruz bıraktılar.

Bir sistem sürekli olarak başarısız olduğunda, doğal olarak tam bir dönüşüm veya revizyon gerekir ve değişiklikler kaçınılmaz hale gelir.

Akılcı bir doktor, verdiği ilaç hasta üzerinde istenilen etkiyi oluşturmuyorsa reçeteyi değiştirir. Aynı yaklaşım küresel topluluk için de gereklidir.

Dünyamızın şu anda içinden geçmekte olduğu kritik ve endişe verici anların, tüm sistemin tamamen elden geçirilmesini gerektirdiğini düşünüyorum; büyük bir reforma ihtiyaç var. Ama böyle bir yeniden yapılanmaya nereden başlayacağız? Tüm sistemi yeniden tasarlama konusunda nasıl bir yol izleyebiliriz? Ve reform yolunda atılan adımlar nelerdir?

Muhammed (s.a.v.) basit ama muhteşem bir ilke sunmuştur: “Kendin için istediğini başkaları için de iste.” Bu altın kural, sistemimizi dönüştürmenin ve dünyada gerçek ve uzun süreli barışı tesis etmenin anahtarıdır.

Gerçek şu ki, iyi bir dost edinmek son derece zor ama bir düşman edinmek de çok kolay. Bu nedenle, sadece kendimizi değil, onları gerçekten önemseyerek başkalarıyla dostluk tohumlarını ekmeye çalışmalıyız.

Yıkıcı silahların kendi güvenliğimiz ve sözde ‘güvenlik sebepleri’ için gerekli olduğu düşüncesine, daha güçlü, nüfuz eden ve her şeyi kapsayan bir samimiyet ve dostluk anlatısı ile karşılık verilmelidir.

Silahlardan kitaplara, mermilerden kalemlere, tanklardan kütüphanelere, nükleer icatlardan bilimsel yeniliklere geçişi benimsemeliyiz.

Bu alternatif yaklaşımın temel taşı, komşularla samimi ve dostane ilişkiler kurmaktır, çünkü eğer biri komşularının yanında güvendeyse ve onlara güveniyorsa, neden silah alsın ki?

Atomik bir çatışma tehlikesini ortadan kaldırmak için gerekli olan ve birçoğunun anlaşılmaz bulabileceği radikal bir değişiklik, tüm dünyanın askerden arındırılmasıdır. Küresel olarak, savunma ve silahlanmaya ayrılan bütçelere yılda trilyonlarca dolar harcanıyor ve bu da aslında dünyayı daha güvenli hale getirmek yerine çok daha tehlikeli bir yer haline getiriyor.

Bunun yerine bu para, insanlığın refahına, eğitim, gıda ve su eksikliği gibi çatışmaya yol açabilecek sorunların çözülmesine ve ülkelerin kendilerine ait kaynakların verilmesine harcansaydı, böyle bir paranın kullanılması daha etkili ve faydalı olurdu.

Alfred Nobel, o dönemin en güçlü patlayıcıları olan dinamit ve jeligniti icat etti, ancak amaçlanan amaç asla başkalarına zarar vermek değildi.

Muazzam servetini Nobel Ödülü’nün kurulmasına yol açan bilimi, edebiyatı ve barışı teşvik etmek için bırakmaya karar verdi; bunun patlayıcı değil, mirası olmasını diledi; bu nükleer silahlı uluslar için bir öğretici ders olmalıdır.

Servetinizi, ulusların yok edilmesi için değil, insanlığın iyileştirilmesi için kullanın.

Silah yarışının yerine, dünyanın son derece ihtiyaç duyduğu sağlık ve eğitim alanlarında sağlıklı bir rekabet olmalıdır.

Dünyanın acilen saldırganlık ve şiddetten diyalog ve anlayışa geçişe ihtiyacı var; “düzeltmek”ten “yaşa ve yaşat”a, dışlamadan dahil etmeye, ayrımcılıktan kabul etmeye, eşitsizlikten eşitliğe ve para merkezli toplumlardan sevgi ve adalet merkezli topluluklara geçişe ihtiyaç var.

Ayrıca, en azından dile getirmek gerekirse, çok daha olumlu bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Engeller ve duvarlar yerine köprüler ve sağlıklı ilişkiler kurmaya odaklanılmalı. Başkalarına meydan okumak ve onları tehdit etmek yerine onlara zeytin dalı uzatmalıyız, sert ve küfürlü dil kullanmak yerine yumuşak ve nazik sözler söylemeliyiz.

Silahtan kitaplara, mermilerden kalemlere, tanklardan kütüphanelere, nükleer icatlardan insanlığın iyiliği için tüm insanlığın yararına olacak bilimsel yeniliklere geçişi benimsemeliyiz.

Bu nedenle, yeni bir dünya, sevgi, özen, saygı, uyum ve barış dünyası oluşturmak ve yeniden tasarlamak için ayağa kalkalım ve birleşelim.

Merhamet ve insan onuru gibi insani değerlere dayalı bir dünya; daha canlı ve kabullenici, diyaloga ve eğitime inanan bir dünya.

Bu harika söz bu çağa çok da iyi uyuyor: “Kılıçlarla toprak kazanılabilir ama kalpler değil; güçle başlar öne eğilebilir ama zihinler değil.”

Gönülleri kazanmaya çalışalım çünkü zaman başları eğme değil gönülleri kazanma zamanıdır; bu bir ikna zamanıdır, güç ve kuvvet değil, ‘Sevgi hepimize, nefret hiç kimseye’ zamanıdır.

El ele verelim ve çok geç olmadan tüm insan ırkının iyileştirilmesi ve refahı için tüm sistemimizi yeniden tasarlayalım.

Times Of Malta

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz