16.9 C
Malta
Pazar, Kasım 9, 2025
spot_img
spot_img

Bir Hayat, İki Yurt: Mehmet Kasap’ın Malta’daki 56 Yılı

Zabbar’da saat 10.00’daki randevuya erişmek için sabah erkenden kalkmıştım. Niyetim toplu taşımayla gidip, yolda da kitap okuyarak haftasonunun tadını çıkartmaktı. Beklediğim gibi olmadı tabii, yine taksi çağırmak zorunda kaldım randevuya yetişmek için.

Her zaman olduğu gibi taksi şöförleriyle derin bir sohbete koyuldum. Konu kaç yıldır Malta’da yaşadığıma gelince “Nasipse 7 yıl olacak yakında dedim.” 

“Oo you are very senior” dedi Hintli şöför.  Halbuki ne bilsin, 1969 yılından beri Malta’da yaşayan, koca bir ömrü bu küçük ada’da geçiren Mehmet Kasap’ı ziyarete gidiyordum.

Şansım yaver gitmedi, taksi çağırmış olmama rağmen 10 dakika gecikmeyle Mehmet Kasap’ın Zabbar’daki evinin kapısına vardım. 

Birazdan  82 yaşında olan ve 1969 yılından beri Malta’da yaşayan  Mehmet Amca ile tanışacaktım…

1970 yılında Türkiye’de çekilen İngiliz yapımı Paralı Askerler filmi bir dizi anlaşmazlık sebebiyle 2013 yılına kadar Türkiye’de gösterilemedi. Nedenleri konusunda birçok farklı rivayet olsa da konumuz bu değil. Sinefillerin, sinema tarihçilerinin sahalarını boşuna işgal etmeyelim, çocukları pistten alalım zira çok kıymetli bir hikâye başlıyor.

Paralı Askerler filminin konusu milli mücadele yıllarında Anadolu’ya silah satmaya gelen iki tacirin hikâyesine dayanıyor. 

Daha çok turistik amaçlarla olduğu düşünülen değişik bir mekan sekansı var filmin. Wikipedia’ya göre “filmin kahramanlarının film boyunca kat ettikleri mekânlar Anadolu’yu ve İstanbul’u bilenler için mantıklı bir sıra izlemez. “

Filmin makaraları dönerken kader de ağlarını örmüş tabii..  Filmin çekildiği mekanlardan biri olan Balıkesir Erdek’de, 14 yaşında hem yetim hem de öksüz kalmış; teknelerde çalışıp, kalan Mehmet Kasap için özellikle…

Film çekimleri esnasında tanıştığı rejisörün yatının kaptanı olarak, peşi sıra Malta’ya 30 yaşlarında bir genç gelir. Sene 1969. Mehmet Kasap adındaki genç adam kendi tabiriyle hayatını kurtarmak için gelmiştir Malta’ya.

Kim demiş bize uzun bir geleceğin altın tepside sunulacağını.. Geminin taksitleri ödenmediği için 1 yıl sonra Türkiye’ye geri gönderilir genç adam. 

Sakinliğini sevdiği, kendisine yardımcı olan iyi dostlar edindiği Malta, belki de kaderi kendisini tekrar çağırmış olsa gerek, bir  yolunu bulup tekrar Malta’ya gelmiştir.

1973 yılında hayatının aşkıyla, eşiyle tanışır. Evlenirler. Ama öyle kolay olmamıştır tabii. Malta’da bir kökü, ailesi olmayan bir adama, üstelik farklı bir dinden ve Malta için hala ürperti veren bir kelme olan Türk milletinden olan  birine kız vermek kolay değildir. Kilisenin pastörü devreye girip, ta Edremit’e kadar giderek Mehmet Kasap’ı araştırır. Nihayet evlenmelerine müsaade verilince dünyalar Mehmet Kasap’ın olur, kendi tabiriyle bu savaşı sadece eşinin değil, eşinin ailesinin de kalplerini çalarak kazanmıştır.

Mehmet Kasap’ın bu evlilikten üç tane de çocuğu olur: Marylee, Deniz ve Simon Süleyman. Simon Süleyman’ın adındaki Süleyman’ı özellikle vurguluyor Mehmet Amca, zira Süleyman, Mehmet Amca’nın babasının adı. Her ne kadar kendisi Malta’da olmadığı için doğumundan sonra nüfusta sadece Simon yazıldıysa da Süleyman’ı hususen ekliyor.

Küçük yaşta geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle sağ elini kaybeden Mehmet Amca’nın tek başına beş kişilik aileyi nasıl geçindirdiği merak konusu olur. Zira Malta lirası bereketli olsa da hayat pahalıdır, zordur.

“Tek elimle günde üç işte çalıştım” diyor Mehmet Amca. Deniz serüveninden sonra lastik tamiri işi yaptığını, akşamları da düğün yemekleri için aşçılığa devam ettiğini söylüyor.

Bizlerde klasik bir ebeveyn refleksidir. “Biz çektik çocuklarımız çekmesin” diye düşünürüz. Bizden biri Mehmet Amca için de böyle. Eşinin ailesi çiftçilik zanaatıyle meşgul ve torunlarını da bu yola yönlendirmeye çalışsalar da Mehmet Amca çocuklarının okumasından yanadır. Nitekim çocuklarını okutmuş, meslek sahibi yapmış da.

Babası bir Makedonya göçmeni olan, sarışın ve renkli gözlü Mehmet Amca’nın Türk olduğuna 70’li yıllarda Malta’da neredeyse hiç kimse inanmaz. Bunun sebebi Türklerin ekseriyetle anlatılarda ve tüm temsili resimlerde siyahi olarak çizilmelerdir. Nitekim “Maltalı bir anne ve Türk bir babanın çocukları olarak, 70’li yıllarda sizin çocukluğunuz nasıl geçti” diye sorduğumda, benzer bir yanıtı Mehmet Amca’nın çocuklarından da aldım. 

“Babamızın Türk olduğunu duyan, siyahi olup olmadığını soruyordu.”

“Babam siyahi olsa biz de siyahi olurduk, siyahi geni dominant gendir” diye çocuk aklının da üzerinde bir muhakeme ile cevap vererek savuşturuyorlarmış o günkü merakla karşılık önyargıları.

Yıllar sonra, 1.5 yıl önce Mehmet Amca şeytanın bacağını kırıp bütün bir ailesi ile Balıkesir Edremit’i ziyaret etmiş. Bugün dahi çocukları Edremit tabiatının görsel şölenini hayranlıkla anlatıyorlar.  Edremit ahalisi yıllar sonra Mehmet Amca’yı tanıyamasalar da, 30 yaşlarda Ocaklar köyünü bırakarak gurbete göçen Mehmet Kasap’ın gençliğinin kopyası olan oğlu Dennis’i tanımakta hiç zorlanmamışlar.

Mehmet Amca’nın gözlerinde, ses tonunda adeta Nazım’ın “Memleket mi yıldızlar mı gençliğim mi daha uzak” dizelerini gördüm, duydum.

Edremit’in Ocaklar köyünden bahsederken sesindeki o çocuksu neşeyi işittim.

“Ben öldüğümde beni oraya gömsünler isterim.” diye içtenlikle arzusunu belirtti.

“Eskiden burada müslüman mezarlığı vardı. (Marsa’daki Türk şehitliğini kastediyor.). Ama artık oraya gömmüyorlar. Caminin yanında bir yer alınmış (Paola’daki camiyi kastediyor.), orası mezarlık olacakmış”

Türklerle hiç görüşme şansınız olmadı mı, diye soruyorum. Günde üç işte çalışıp, 5 boğaza bakmak zorunda kalan birinin nasıl vakti olsun diyor. Haklı da. Her ne kadar şimdilerde çok istese de sağlık sorunları dışarı çıkıp gönlünce hayata karışmasına izin vermiyor. “Ama bastonum var” diye avutuyor kendini. Ha bir de Atatürk’ün yatı Savarona Malta’ya demirlediğinde tek Türk olarak kendisinin çağrıldığını ve mihmandarlık yaptığını gururla anlatıyor.

Mehmet Amca’yı iyi ki tanıdım. Misafirperverliğine, beyefendiliğine, kalbini, hanesini bir memleketlisine nasıl cömertçe açtığına tanık oldum.

Kendisine acil şifalar ve hayırlı ömürler diliyor; görüşmemize vesile olan kızı Marylee’ye teşekkürlerimi sunuyorum.

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz