Galatasaray baskılı oynadı.
Bu bir gerçek.
Ama baskının nasıl yönlendirildiği, maçın kırılma noktası oldu.
Szalai gibi fizikli, hava topunda güçlü bir stoper varken Icardi’yi sürekli yüksek toplarla beslemek, riskli bir tercihti. İlk 20 dakikada bu planın işlemediği çok net görüldü. Icardi sırtı dönük oyunda zorlandı, hava toplarında kayboldu. Buna rağmen oyun planında ısrar edildi. İşte asıl soru burada başlıyor.
Okan Buruk’un bu tercihi bir inat mıydı, yoksa alternatif üretilememesi mi?
Kenardan bakıldığında plan değişikliği gecikti. Halbuki Galatasaray’ın bu maçta yere basan, pas temposunu artıran bir oyuna çok daha yatkın oyuncu yapısı vardı.
İleri uçtaki Sane – Yunus – Barış üçlüsü, topu yere indirdiğinde rakibi zorladı. Ancak oyun sürekli havaya döndüğünde bu üçlü etkisizleşti. Barış Alper’in asist yaptığı pozisyon bile, aslında Galatasaray’ın yere oynadığında ne kadar daha üretken olabildiğinin küçük bir örneğiydi.
Burada eleştiri Icardi’ye değil.
Icardi ceza sahasında doğru topla buluştuğunda hâlâ ligin en bitirici oyuncularından biri. Ama mesele onu doğru yerde, doğru şekilde kullanabilmek. Hava topu oyunu, Icardi’nin güçlü olduğu alan değil. Bunu herkes biliyor, en çok da teknik ekip.
Orta saha dengesizliği de bu tercihi daha görünür hâle getirdi.
8 numara bölgesinden yeterli destek gelmeyince oyun doğal olarak kanatlara yığıldı, kanatlar da çareyi orta yapmakta buldu. Böylece Galatasaray, kendi kendini bu oyuna mahkûm etti. Buna rağmen bireysel kalite sahne aldı.
Sara, estetik ve teknik kokan bir golle farkını yine gösterdi. Sol ayakla çıkarıp sağ ayakla bitirdiği pozisyon, “neden bu takımın merkez oyuncusu” sorusunun cevabıydı.
Icardi de oyunun içinde kaybolduğu anlara rağmen sahneye çıktı. Bir an, bir dokunuş, bir gol… Ve tarih. Hagi’yi geride bırakarak Galatasaray tarihinin en çok gol atan yabancı oyuncusu oldu. İşte bu yüzden Icardi, oyundan düşse bile asla tamamen oyundan düşmez.
Fenerbahçe cephesinde ise makyajlı bir gerçeklik var.
Talisca, santrfor eksikliğini adeta tek başına kapatıyor. Attığı goller sadece skor katkısı değil, aynı zamanda teknik heyete zaman kazandırıyor. “Santrfor yok” tartışmasını susturan bir performans bu.
Asensio, Fenerbahçe’nin hücum beynidir. O varsa düzen var. O yoksa hücum, kanatların bireysel insafına kalıyor. Asensio’nun yaptığı şey tam olarak şu: Fenerbahçe’nin hücum kusurlarını gizlemek. Bu sürdürülebilir mi? Tartışılır. Ama şu an işe yarıyor.
Nene’nin yokluğu kâğıt üzerinde eksi yazsa da, En Nesyri’nin yokluğu oyunu hızlandırıyor. Daha az duraklayan, daha çok paylaşan bir hücum görüyoruz.
Ligin ilk yarısı bitti.
Galatasaray lider, Fenerbahçe namağlup ikinci.
Ama asıl yarış şimdi başlıyor.
Çünkü bu ligde şampiyonluk, doğru oyunu oynayana değil; yanlışında ısrar etmeyene gidiyor.
Ve Galatasaray adına bu haftanın tek sorusu şudur:
Okan Buruk, Icardi’nin hava toplarında etkisiz kaldığını gördüğü hâlde neden bu oyunda ısrar etti?
Cevabı bulunan, avantajı ele geçirir.


