%38 topla oynayıp 4.09 gol beklentisi (xG) üretmek… Bu, modern futbolda “oyunu okuma ve uygulama becerisi”dir. Bu net. Bunu yapabilen takım, topu rakibe verip oyunu kontrol eden takımdır. Okan Buruk nihayet bunu anladı.
Peki neden önceki iki sezonda Avrupa’da sonuçlar kötüydü? Çünkü Okan Buruk her maça aynı planla, aynı şablonla, aynı ezberle çıktı. Ve bana göre, bu durumun en büyük sebeplerinden biri de Muslera’ydı. Sadece refleks değil; oyun kurulumundaki hantallık, riskli pas tercihlerini kullanmaması ve oyunu yavaşlatması Galatasaray’ı geriye itiyordu. Frankfurt maçı bunun fragmanıydı. Aynı düzen, aynı oyun, aynı hatalar.
Ama son iki maçtır Okan Buruk başka biri. Artık “rakip senden güçlüyse çekil, bekle; zayıfsa saldır” mantığıyla oynuyor. Bu kadar basit bir formül, iki senedir niye uygulanmadı anlamıyorum. Galatasaray artık topu almak için değil, topu verip maçı almak için oynuyor. Modern futbolun tanımı tam olarak bu.
Torreira’yı hem hücumda hem savunmada merkezde kullanıyor. Bekleri öne çıkarıyor, top rakipteyken Torreira’yı bir stoper gibi geriye yaslıyor. Top Galatasaray’da olduğunda ise pas istasyonu olarak oyunu yönlendiriyor. Bu, sistemli oynayan takım göstergesidir. Ezbere değil, akışına göre oynayan bir yapı.
Gelelim Osimhen’e… Bu adam bir “fiziksel üstünlük” değil, adeta bir oyun silahı. Kuvvet, hız, direnç, pres — hepsi var. Her oyuna uyuyor. Eğer bitiriciliği biraz daha yüksek olsa, bugün başka şeyleri konuşurduk. Osimhen, teknik direktörün elindeki İngiliz anahtarı. Her vidaya uyar, her kilidi açar. Kontra, set hücumu, geçiş oyunu fark etmez; Osimhen varsa çözüm vardır.
Sane’ye de parantez açmak lazım. Başakşehir maçında bir fragmanını izlemiştik; bu maçta ise o eski Sane’den sahneler gördük. Hem dikine oyunda hem geniş alanda fark yarattı. Yavaş yavaş ritmini buluyor ve bu Galatasaray adına büyük bir artı.
Kalıp olarak Galatasaray’ı beğendim. Sahada kim ne yaptığını biliyor. Sadece bir soru işareti var: Barış Alper ısrarı neden? Yunus kanatta oynasa, Sara orta alanda görev alsa duran toplarda daha etkili olunmaz mıydı? Elbette olunurdu. Ancak belli ki hocanın planında Barış’ın “pres enerjisi” önemli bir yere sahip.
Netice itibarıyla Okan Buruk artık “top bizde olsun” anlayışından çıkıp, “top bizde olmasa da maçı biz kontrol edelim” anlayışına geçti. Bu dönüşüm, Galatasaray’ın Avrupa’da var olma dönüşümüdür.
Kuralar çekildiğinde ilk 2 ve son 2 maça sıfır yazmıştım. “Galatasaray ilk 24’e kalacaksa, ortadaki 4 maçtan minimum 8 puan çıkaracak” demiştim. İlkinden galip ayrıldı. Bonus 3 puanı da Liverpool’dan aldı. Şimdi hedef net: ilk 24.
Ve artık buna sadece Galatasaraylılar değil, futbol aklı olan herkes inanıyor…