12.9 C
Malta
Pazartesi, Aralık 8, 2025
spot_img
spot_img

FATİH SULTAN TEKKE TAHT’A ADAY…

Sezonun henüz başında yazmıştım: Fenerbahçe geniş, Beşiktaş eksik, Galatasaray güçlü, Trabzonspor ise pis bir takım. Pis derken; rakibi bozan, tempoyu öldüren, “1-0 olsun bizim olsun” mantalitesiyle ince ince yürüyen o özel takım tipinden bahsediyorum. Sezon başında gözle görülmeyen bu sinsi tırmanış, bugün lig ikinciliğine kadar ulaştı. Bu çıkışta en büyük pay elbette Fatih Tekke’nin. İstanbulspor’dan beri takip ettiğim ve aklına güvendiğim bir hoca. Trabzonspor’a geç geldi; malzeme sınırlıydı; kadro tam değildi ama Tekke geldiği gibi takımı ilmik ilmik işledi. Ne şov yaptı ne ortalığı velveleye verdi. Temkinli, ağır ama net adımlarla ilerledi. Ligin en zor deplasmanlarından birinde alınan 3 puan da bunun göstergesi. Her baba yiğidin harcı değildir; hele bu şartlarda hiç değildir. Trabzonspor’u izlerken keyif almamın sebebi de bu: hem kadro mühendisliği var, hem oyun bütünlüğü, hem de sahada ne yaptığını bilen bir teknik adam dokunuşu.

Üç hafta önce ritmini yakalayan Fenerbahçe, bugün ivmesini ciddi şekilde kaybetmiş durumda. Oysa hep övdüğüm Domenico Tedesco mühendisliği, ritimle büyüyen bir yapıya sahipti. Tedesco diken üstünde yaşamayı sever, hatta bunu avantaja çevirir. Ama bu kez işler tersine dönüyor. Takım zirveyi görmüş gibi ve şimdi yavaş yavaş oradan aşağı doğru kayıyor. Pozisyon üretimi artması gerekirken azalıyor. Oyun akmıyor, oyuncular arasındaki bağlantılar gevşiyor. Bir tür başlangıç noktasına dönüş var Fenerbahçe’de. Bugünün oyunu, sezonun ilk günlerini hatırlatıyor.

Ve bir konu var ki görmezden gelmek mümkün değil: Kerem.

Galatasaray’da olduğu dönemde bir köşe yazısı okumuştum; “Angelino kötü, Köhn kötü, Dubois formsuz, Van Aanholt düşüşte… Peki ya hepsinin ortak noktası Kerem?” diye soruyordu. O zaman tartışmalı bir yorumdu belki ama bugün Fenerbahçe’de aynı soruyu yeniden sorduruyor. Kerem’in bitmek bilmeyen top kayıpları, geriye dönememesi, oyun disiplininden kopuk görüntüsü… Sezon başındaki Brown başka adamdı, bugünkü Brown başka. Ortak paydada Kerem var. Bu tesadüf değil. Açık söylemek gerekirse, gidişat “yılın bidonu” adaylığına doğru gidiyor.

Galatasaray ise oyun olarak kötü değil ama skor olarak zorlanıyor. Dalgalı performansına rağmen Sane son haftalarda eski patlayıcılığından kesitler göstermeye başladı. Osimhen içinse kelime israf etmeye gerek yok. Bazı oyuncular vardır, soyadı yetebilir; Osimhen de öyle bir oyuncu. Son dakikada attığı gol, klasın kitabıydı. Ama o klası gölgeleyen bir detay var: 90+6’da penaltı beklenen pozisyon.

VAR’ın neden var olduğunu artık kimse bilmiyor. Bir pozisyonda “görmek” ile “görmemek” arasındaki farkın koca bir sezonu nasıl etkileyebileceğini her hafta yeniden yaşıyoruz. Pozisyon gri. Yani penaltı olduğunu düşünmüyorum. 1 metreden kısa mesafe ve top ele gidiyor . El açık ama mesafe kısa. Ama verilse neden verildi diyemem. Bunu sadece ben değil Urs Meier de diyor. Fakat olay bu değil.Geçen hafta Galatasaray, bu hafta Fenerbahçe, haftaya başka biri… Bu böyle devam eder. Sorun “renkli gözlükler” değil; sorun hakemliğin A’dan Z’ye çürümüş olması. Kimse güvenmiyor, kimse tatmin değil, kimse ikna değil.

Bu ligde futbolcular, teknik adamlar, taraftarlar değişiyor ama hakemlik kurumu aynı berbat yapısıyla duruyor. İşin kötüsü artık sadece maçları değil, sezonun kaderini etkiliyor. Ve herkes susuyor.

Sahadaki futbolu konuşmak isterdik ama hakemler buna bile izin vermiyor. Türkiye’nin gerçeği bu: futbol var ama yönetenler yok. Bu yüzden de iyi oynayanın değil, hatayı görmeyenin kazandığı bir lig izliyoruz.

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz