28.9 C
Malta
Cuma, Ağustos 1, 2025
spot_img
spot_img

Avrupa’da Kim Daha Farklı Elenecek Yarışması

1 Ağustos 2025 | Malta | Onur Gökmen YETİM

Türk futbolunun Avrupa’daki rekabeti ilginç bir noktaya evrildi. Hani “kim gruptan çıkar, kim yarı final görür” tartışmaları değil artık gündemimiz. Bizimki bambaşka bir denklem:

Kim daha erken elenir, kim daha farklı mağlup olur?

Yani başarısızlıklar üzerinden bir başarı sıralaması yapmaya çalışıyoruz. “Ben senden bir tur fazla kaldım Avrupa’da” diyerek böbürlenen camialar, 5-0’lık deplasman hezimetini “rakip çok güçlüydü” diye aklamaya çalışıyor. İşin özeti şu: Artık başarı, başarısızlığın içinden seçiliyor.

Peki bu algı sapması neden? Biz mi kendimizi dev aynasında görüyoruz, yoksa zaten topluca başarısız mıyız?

Cevap net: İkisi de.

Son 10 yıla bir bakın. Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’nden namağlup lider çıkışı ve Fenerbahçe’nin geçen sezon Konferans Ligi çeyrek finali dışında dişe dokunur bir başarımız yok. Evet, yanlış duymadınız: Koca ülkenin kulüp düzeyindeki son büyük Avrupa başarısı, Avrupa’nın üçüncü sınıf kupasında çeyrek final.

Bu süreçte elenen rakiplere bakıyoruz; çoğu bizden bütçe ve kadro değeri olarak üç gömlek aşağıda. Onlara karşı bile döke saça geçiyoruz. Denk takımlarla oynayınca zaten direkt eleniyoruz. Yani sadece Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş değil; tüm Türk futbolu olarak 1980’lerin futbol kültürüne dönmüş durumdayız. Daha iyi takıma karşı alınan tek bir galibiyet, aylarca konuşuluyor. Gazete manşetleri, “Zafer!” başlıkları… Allah aşkına bu bizim hakkımız mı?

Şuradan çok geriye gitmeden geçen sezonu örnek alalım.

Kadrolar? 150 ila 250 milyon euro arasında.

Hepsi de UEFA Avrupa Ligi’nde.

Peki en kötüsü kimdi? Tartışmasız Galatasaray.

Peki en iyisi kimdi? O da çok net değil.

Fenerbahçe, en başarısızdan yalnızca bir tur fazla ilerleyebildi.

Sonra ne oldu?

Kadro değerinin dörtte biri olan Glasgow Rangers’a elendiler.

Beşiktaş desen, ilk turda Avrupa defterini kapattı.

Ama sonra neye geçiyoruz biliyor musunuz?

“Ben senden bir tur fazla kaldım abi” diyaloğuna.

Peki neden böyleyiz? Bana sorarsanız bunun temel sebebi yabancı sınırı.

Eskiden ligde rekabet vardı. Anadolu kulüpleri ciddi direnç gösterirdi. Zirve yarışında dört-beş takım birden olurdu. Takımlar diri kalırdı. Bu sayede Avrupa’da en az iki senede bir bir Türk takımı çeyrek final veya grup liderliği gibi sonuçlar alabiliyordu.

Şimdi yabancı serbestliğiyle birlikte makas açıldı. Üç büyükler ile geri kalanlar arasında uçurum oluştu. Bu yüzden lig artık fiziksel değil,antrenman temposunda oynanıyor. Derbiler ve 2-3 maç dışında tempo yok. Avrupa’ya çıkınca ise bu rehavetin bedelini sahada ödüyoruz.

İşte tam da bu noktada Mourinho’nun “Biz Şampiyonlar Ligi değil, Avrupa Ligi takımıyız” sözleri geldi. Herkes üstüne alındı, alınmayanlar da sinirlendi. Ama bu, gerçeği suratımıza çarpan tokattı.

Yani adamın dediği doğruydu.

Gerçekçilik diyoruz ya…

Bize düşen artık 1-2 yıldız transferle Şampiyonlar Ligi yarı finali hayali kurmak değil.

Bize düşen sistem kurmak, sabretmek, istikrarla yürümek.

Bakın Galatasaray UEFA Kupası’nı almadan önce Avrupa’da 3 yıl rezil oldu. Ama sistem bozulmadı. Kadro iskeleti korundu. Doğru takviyelerle yavaş yavaş inşa edildi o başarı.

Bugün gerçekçi hedefler nedir?

  • Fenerbahçe için: Şampiyonlar Ligi’ne kalmak zaten başarıdır. Avrupa Ligi’nde çeyrek final = başarılı sezon.
  • Galatasaray için: Şampiyonlar Ligi’nde ilk 24 içinde kalmak = gayet tatmin edici sonuç.
  • Beşiktaş için: Gruplara kalmak bile ilk hedef olmalı. Ondan sonrası zaten yolculuk.

Üzerine koyabilir miyiz? Elbette. Ama koymak istiyorsak, önce şunu bileceğiz:

Bu iş parayla değil, planla oluyor.

O yüzden artık “kim daha az başarısız” değil, “kim daha planlı” diye bakmamız gerekiyor.

Yoksa bu kafayla biz daha çok “fark yememek” için sevinmeye devam ederiz.

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz