Beşiktaş maça öyle bir başladı ki ilk 20 dakika boyunca sahada tek bir takım vardı. Tempolu, iştahlı, akıllı bir oyun… Tribün zaten ateşi vermiş, oyuncular karşılık vermiş; Fenerbahçe ise ne olduğunu anlamadan oyunu izlemekle yetiniyor. Dakika 22’de skor 2-0 olunca herkesin aklındaki tek düşünce “Bu maç farka gidiyor.” Çünkü Beşiktaş oyunu her anlamda domine etmişti. Ama işte Beşiktaş’ın genlerinde bir şey var; kendi kendini sabote etme yeteneği. Orkun’un o pozisyonu ise bunun zirvesi. O hareketi 25. dakikada, 2-0 öndeyken yapıyorsan bunun adına “hata” demek kimseyi kandırmaz. Bunun adı düpedüz ihanet. Şuursuzlukla ihanet arasındaki ince çizgiyi tek hareketle aştı. Atatürk’ün “sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısı” sözünü hatırlatalım; Orkun’un o pozisyona girerken hiçbirinde payı yoktu.
Sergen Yalçın’ın tavrı da ayrı bir facia. Tribündeki en kör Beşiktaşlı bile “kırmızı” derken hocanın pozisyona itirazı, VAR’ın üzerine yürümesi… Neyin özgüveni? Neyin mücadelesi? Bu maçın faturası yüzde 49 Orkun’a yazılıyorsa, yüzde 51’i Sergen’e yazar. Çünkü Beşiktaş gibi büyük bir kulüp derbide 9 kişi de kalsa 2-0’dan maç vermez. Oyunu kilitlersin, alanı kapatırsın, topu uzaklaştırırsın, rakibi sinirlendirirsin… Bir şey yaparsın. Ama Beşiktaş öyle bir çöktü ki 10 kişi değil, 7 kişi kalmış gibiydi. Orkun’un kırmızısı sadece takımı eksiltmedi; takımın ruhunu söktü attı.
Rafa Silva da ayrı bir hikâye. Sahada liderlik yapması gereken oyuncu bu kadar mı kaybolur? Derbide 2-0’dan maç verilirken “yok” olmak büyük oyuncuların değil; kontrat oyuncularının işidir. Böyle gecelerde karakter koyarsın, oyuna ağırlığını koyarsın. Bir tane “ben buradayım” deyişi yoktu. Bu seviyede kabul edilir bir durum değil.
Fenerbahçe cephesi ise maça korkunç başladı. Tutuk, ağır, reaksiyonsuz… Ama kırmızı karttan sonra oyunu o kadar rahat ele aldılar ki Beşiktaş’ın psikolojik çöküşünü koklayıp hemen üzerine gittiler. 2-0’dan derbi çevirmek büyük iştir; hakkını vermek lazım. Ama ilk goldeki savunma zaafı amatörlük seviyesindeydi. Bu kadar rahat kafayı vurdurmak kabul edilemez. Tedesco’nun bu pozisyonu oturup defalarca izlemesi gerekiyor.
Sosyal medyada “Emirhan neden milli takımda yok?”, “Orkun neden ilk 11’de oynamıyor?” diye soranlara ise bu maçın kendisi cevap oldu. Beşiktaş’ın yediği üçüncü golde Emirhan’ın yaptığı savunma faciası, Orkun’un gereksiz kırmızısı… Daha neyin sorgusu yapılıyor? Milli takım disiplin ister, ciddiyet ister. Bu seviyede adam “ben ne yaptığımı biliyorum” demeli. Bu iki pozisyon her şeyi özetliyor.
Ve gelelim Sergen Yalçın’a. Artık yolun sonu. Oyun bitti, enerji bitti, otorite bitti. Oyuncuyla iletişim kopmuş, kulüpteki huzursuzluk sahaya akmış. Bu mağlubiyet sadece üç puan kaybı değil; bir teknik adam döneminin kapandığının ilanı. Tazminat alır mı bilmem ama camianın net şekilde “tamam hocam, buraya kadarmış” dediği bir nokta bu.
Beşiktaş, derbiyi değil kendi kimliğini kaybetti. 2-0’dan maç vermek, teknik-taktik bir mesele değildir; ruh çöküşüdür. Fenerbahçe kötü başladığı gecede profesyonellikle ve mental güçle geri dönerken Beşiktaş adeta kendi kendini bitirdi. Bir taraf karakter koydu, diğer taraf karakter bıraktı. Beşiktaş’ın umutları yine “gelecek sezon” denilen belirsizliğe devredildi; Fenerbahçe ise kalan haftalara daha güçlü devam edecek. Bu derbi sezonun kırılma anı olabilir; bazıları için ise kariyerinin kırılma anı oldu bile.


